Yeni İstanbul: Bir Karşılaştırma Önerisine Giriş

…eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda;

her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem.

-Marco Polo, (Görünmez Kentler, Italo Calvino)

Revizyon Tarihi: 02.01.2017

Yeni bir kentin nasıl mümkün olabileceğini tartışmak isteyen bu metin iki referanstan beslenmektedir. Birincisi, Edgar Allan Poe’nun gerçeklik yaklaşımıdır. Poe, çok bilindik bir ithafında şöyle söyler: “bu kitabı[1], düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum.”[2] İkincisinde ise, bu yazının yaklaşımına, başlık ve yöntemiyle ilham veren metinde Bilge Bal (2012), Calvino’nun Görünmez Kentleri ile Constant’ın Yeni Babil’ini inceler ve yazının sonunda, “kent için hayal kurmayan kentlinin düşsel yolculuklara çıkabilmesinin” olanaksızlığını işaret eder. Burada önemli olan kentin var olmasında katkısı bulunan tüm erklerin düşleyebilme becerisidir. Yaşadığımız kente bakıldığında ise, düşlerden ziyade, başka etkiler ile hayat bulduğu söylenebilir.[3] Günlük pratiklerde kenti cehennem olarak algılayarak, mevcut idari erkin ülkenin yönetimsel politikası olarak sunduğu bir sıfat olan, “yeni(!)” kelimesini, İstanbul için ne ifade edebileceği üzerinden bir karşılaştırmaya katmak mümkündür.

Heynen’in (2011) deyişiyle “[M]odernleştirmenin sosyoekonomik gelişiminin bireylere dayattığı yaşam şartlarının” ortadan kaldırdığı hürriyetler bir yana, Yeni Babil, tarihin hiçbir döneminde özgür olmamış insana özgürlükler bağışlarken, yaratıcı süreçlerin varlığını ancak oyunun varlığına bağlamaktadır. İstanbul içinse, değil oyun hakkı, yaşamsal ihtiyaçlarına erişme imkânına dahi güç erişebilen günümüz kentlisinin, yeni bir kent adına yaratıcılığından söz edilebilir mi? Bugün kentte ulaşım, yeşile erişim, barınma ve diğer konularındaki sıkıntıları, mimar isimli süper kahramanların güçlerini aşar gibi görünüyorsa, bu Tanyeli’ye göre (2013) “tasarımsal bütünlüğün” mevcut olmayışından kaynaklanıyor. Tasarımsal bütünlük, tek elden çıkan ve kenti homojenleştiren bir biçimlendirme eylemi olarak değil tasarımın kentin tümünde etkin olduğu olumlu bir çaba olarak okunmalıdır. Dahası, çağdaş metropolün –hatta sadece çağdaş kentin- mimarı paralize eden nitelikleri karşısında mimarlık söylemleri çoğu zaman çaresiz kalmaktadır (Tanyeli, 2013). Böylesi bir durumda ancak, Tanyeli’nin de betimlediği gibi “Düzen Adaları” kurmak, günümüz için bir çeşit çıkış yolu gibi görünüyor.   Bunu yaparken, Yeni Babil kadar zaman ve mekândan bağımsız, yani gerçek üstü bir ortamda bulunmadığımızı anımsamak gereklidir. Keza, Yeni Babil’in fizik mekanı aşan önermeleri gerçekleştirilebilir gibi gözükmemektedir (Şekil 1). Bu sebeple, İstanbul için rüyalar gibi mekân ve zaman açısından özgür ve kişisel ortamlara gereksinimin olduğu söylenebilir. Çünkü kent her ne kadar toplumsal bir gerçeklik olsa da, onu var eden kişisel deneyimlerdir. Bireyler, “rüyada” görmeyi ve düşlemeyi sürdürdüğü sürece, yeni bir kentin yaratımına ulaşacak yollar da “bulunmuş” olacaktır. Öyle ki, Poe’nun da öğütlediği gibi, gerçek, bir açıdan ancak düşler ile mümkündür.

acbfa96468467beddf9a0a3b50f6c589

Şekil 1: Yeni Babil Sembolik Gösterimi, Constant Nieuwenhuys, (1969), (Url-1)

Sonuç olarak, Constant, Babil’in dillerin doğuşuna giden süreçteki yaşanılmaz halinden[4], o gün için “söz konusu” olmayan “yeni” ve “yaşanılası” bir “Babil” fikrini düşlediği için ortaya koyabilmiştir. Aynı şekilde, İstanbul için de bugün için “dile” gelemeyenin, önce “düşlere” sonraysa “hayata” gelmesini dileyerek umutla bitirmek, akılcı olacaktır.

 

Anahtar Kelimeler: Yeni, düş mekanları, yaratıcılık, rüya, kent

 DİPNOTLAR:

[1] (Eureka “Buldum!” (Yunanca, εὕρηκα heúrēka)

[2] Baudelaire bu ifadeyi önemser ve yazarın var oluşunu başlı başına bir protesto olarak okur. Devamında ise, açgözlü bir dünyanın ortasında Poe’nun kurtuluşu düşlerde bulmasını olumlayacaktır. Edgar Allan Poe:  Bütün Hikâyeleri, 2010, Çev. Dost Körpe, İthaki Yayınları: İstanbul, iç kapak sayfası notu.

[3] Bu yazı, bu etkileri oluşturanlardan bahsetmek niyetinde ve derinliğinde değildir. İlgi duyanlar için, Uğur Tanyeli’nin “Kentin Aktörleri kim?” metni belirli yanıtlara erişmek için kaynak olarak görülebilir. Rüya, İnşa, İtiraz: Mimari Eleştiri Metinleri, 2013, Boyut Yayıncılık: İstanbul, s.393-400.

[4] Anonim bir anlatı aktarımı olarak, Tanrı’ya ulaşmak için Babil Kulesi inşasının yapılması üzerine, bunu görüp sinirlenen Tanrı, yine anlatıya göre, kulenin yapımında çalışan her insana farklı bir dil vererek yeryüzüne gönderir. Dillerin ortaya çıkışına dair bir açıklama da zaman içinde bu anlatıya göre geliştirilmiştir.

KAYNAKÇA:

Bal, B. (2012). Düşsel Atlaslar: Constant’ın Yeni Babil’i ve Calvino’nun Görünmez Kentler’i ile Zaman Ötesi Yolculuklar. Arzu Mimarlığı: Mimarlığı Düşünmek ve Düşlemek içerisinde (Ed. Altınyıldız Artun, N. & Ojalvo R.). İletişim Yayınları: İstanbul, s.207-255.

Heynen, H. (2011). Mimarlık ve Modernite, Versus Kitap: İstanbul, s. 14. (Özgün eser 1999 tarihlidir.)

Url-1: <http://www.gemeentemuseum.nl/en/collection/item/6245&gt;

Bu metin, İTÜ Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı 2016-2017 Güz Yarıyılında Doç. Dr. Meltem Aksoy & Doç. Dr. Nurbin Paker tarafından yürütülen MTS 537 Mimari Tasarım Süreçleri ve Etkileşimleri dersi bağlamında üretilmiştir. Dönem seminerleri kapsamında, 10 Ekim 2016 tarihinde Cenk Dereli tarafından “Kent, Tasarım, Yaratıcılık” ismiyle verilen seminerin çağrışımlarına dayanılarak, kent mekânın inşasında, yaratıcı alandan nasıl beslenilebilir sorusuna ilişkin bir yanıt denemesi olarak oluşturulmuştur.

 

Leave a comment